İnfertilite hadiseleri, bayan faktörlü, erkek faktörlü, her iki partnere de bağlı ve de açıklanamayan infertilite olarak gruplandırılmaktadır. Çağdaş bilimsel çalışmaların rastgele bir sebep bulamadığı, tespit edilmiş rastgele bir tıbbi sorunun bulunamadığı infertilite çeşidi açıklanamayan ya da nedeni bilinemeyen infertilite olarak isimlendirilmektedir.
İnfertilite hastalarının yaklaşık %10-15’i bu tanıyı almaktadır. Bu tanıyı almak çiftler üzerinde yıkıcı bir tesir yaratmaktadır. Nasıl bir neden bulunamaz? Yeniden başladığınız noktaya geri dönmüşsünüzdür. 2-3 yıl öncesine tahminen de… Kendinizi tekrar karanlıkta bulmuşsunuzdur. 21.yy’da bu türlü bir tanıyı almak, Orta Çağ’da vebaya yakalanmak üzere hissettirir. Anksiyeteniz (kaygılarınız) artar; zira kimse nedenini tanımlayamaz. Bir şeyler yapabilmek için gücünüz kalmamış üzere hissedersiniz. Ümitsizlik hisleriniz beraberinde depresyonu getirebilir. Bu, şaşırtan bir durum değildir; zira anksiyete ve depresyon açıklanamayan infertilitede görülen en baskın duygusal reaksiyonlardır.
Durumu aileniz ve arkadaşlarınızla konuşmak çok daha güç gelir; zira açıklayacak bir şey bulamazsınız, verecek yanıtınız yoktur. Bu durumları yaşıyor olmak yalnızca sizin bu derde sahip olduğunuz manasına gelmez. Yürütülen bir araştırma, açıklanamayan infertiliteye sahip hastaların, başkalarına nazaran daha fazla toplumsal zorlanma yaşadıklarını ortaya koymuştur. Öbür bir çalışma, açıklanamayan infertilite hastalarının tüp bebek tedavilerinden birkaç yıl sonra bile hala ailelerine ve etraflarına bu durumun nedenini açıklayamamaları yüzünden gerginlik yaşadıklarını bulgulamıştır.
Nedeni bilinmeyen infertiliteyi gerilimle açıklayabilir miyiz?
Bunun için öncelikle gerilimin bedenimizde ne üzere değişiklikler yarattığını, doğurganlığımıza olan tesirlerinin neler olduğunu bilmemiz gerekir.
Gerilim sırasında adrenalin hormonu salgılanır. Bu hormon tıpkı vakitte gerilimli durumlardan, tehlikeden kaçmamızı da sağlar. Birebir vakitte adrenalin hormonu, doğurganlık için kıymetli olan progesteronun kullanılmasına da mani olur. Bunların dışında, gerilim altındayken bedenimiz daha fazla prolaktin hormonu salgılar bu da gebelik oluşmasına mahzur olabilir.
Bedenimiz çok ağır bir gerilim altındayken gebe kalmamamız gerektiğini bilir. Onun önceliği, bizi tehlikenin dışında tutmaktır. Ağır gerilim altındayken, yani tehlike etrafımızdayken, beynimiz, fetüsün bakımını sağlayabileceğimiz konusunda bize tam olarak güvenemez. O durumda üreme lüks bir tutkuya dönüşmüştür. Lakin beyin bize “dur” der, gerilimin yarattığı tesirleri bedende yaşatmaya yönelir. Kaslarımızda tansiyonlar oluşur, göz bebeklerimiz genişler, etrafta olup bitene karşı çok hassas hale geliriz, kan basıncımız artar, kalp atış süratimiz artar. Bütün bunlar da vücudu yorar. Bedenimiz, hamilelikte yorgun ve külfetli olmamamız gerektiğini bilir. Bu yüzden hamile kalmamıza pürüz olabilir. Ayrıyeten bu belirtiler (kan basıncının artması, kalp atış suratının artması, gözbebeklerinin büyümesi vb.) gerilim anında harekete geçen sempatik hudut sistemi tarafından ortaya çıkarılır. Ve bu sistem harekete geçtiğinde rahme ve yumurtalıklara daha az kan akışı sağlanır bu da üreme işlevlerinin vazifesini aksatabilir.
Bütün bunlarla birlikte “Acaba gerilim ile baş edemiyor muyum?” sorusu ile fazlaca baş başa kalmak da gerilim seviyesini arttıran, tüm sorumluluğu üzerimize yükleyen ve üreme sistemimizi bu kısır döngü içerisinde etkileyen bir faktördür.
Araştırmalar, infertilite konusunda çalışan uzmanlar tarafından ruhsal danışmanlık almanın, bu durumun belirsizliğiyle baş etme konusunda yardımcı olacağını söylemektedir. Danışmanlık almak ayrıyeten hastaların denetim edilebilir öteki hayat alanlarına odaklanmalarını ve güzel hissetmelerini sağlayabilir.
Bu yararlı oldu mu??
0 / 0